AVRUPADAN Youtube Video
Paris yanıyor: İşlevsiz ve eğitimsiz bırakılan bir sınıfın öfkesi
Paris’te, Marsilya’da sokakları yakıp yıkan, işlevsiz ve eğitimsiz bırakılan bir sınıfın öfkesidir. Akranları iyi eğitimlerle, işlerle, pahalı arabalarla kendilerini gösterirken, bu çocukların elinden yakıp yıkmaktan başka hiçbir şey gelmiyor.
Almanya’da herkesin dilinde bir söz vardır: “Mark zamanı daha iyiydi”
Evet. Bu söz doğrudur. Mark zamanı daha iyiydi. Ancak bu işçi sınıfı için geçerli. Alman sermayesi, kat kat büyüttüğü artı değer sayesinde, şu anda çok daha iyi durumda.
Mark zamanının kerameti para biriminde değil, işçi sınıfının gücündeydi. Fabrikalarda çalışacak insan bulmak kolay değildi. Otomasyon bu kadar ilerlememişti. İşçiler refahtan çok daha fazla pay alabiliyorlardı.
Doksanlarda Sparkasse’nin bir reklamı vardı. “Mein Haus, mein Auto, mein Boot”. Bu, orta sınıfa hitap eden bir reklamdı. Bir fabrika işçisi, gerçekten de hem ev, hem araba, hem de bir tekne alabilirdi. Şimdiyse ancak taksitle bir araba alabilir. Bunun için de tasarruf etmesi, para biriktirmesi gerekir.
İnsanlar, eskiden sadece tarım yapıyorlardı. Sabanın yerini traktör alınca, tarımda insana olan ihtiyaç azaldı. Boşta kalanlar, iyi kötü gidip bir fabrikada iş bulup çalışabildiler.
Sonra o fabrikada insanlar yerine robotlar çalışmaya başladı. Fabrikadaki işlerini kaybedenler geldiler yine hizmet sektöründe çalışmaya başladılar. Örneğin bir süpermarkette kasiyer oldular. Ancak şimdi süpermarketlere otomatik kasalar koyuyorlar. İşini kaybeden kasiyere, revaçta olan yapay zeka teknolojilerini, sabanı bırakıp fabrikada çalışmaya başlayan köylüye öğrettiğiniz gibi kısa bir sürede öğretemiyorsunuz.
Kapitalistlerin insan ihtiyacı azalınca, eğitime ve sağlığa yatırım yapmaya gerek görmediler. Eğitimsiz ve işlevsiz bir kitle meydana geldi.
Eskiden insanlar at arabası kullanıyordu. Sonra motorlu taşıtlar icat edildi. Birçok arabacı, kısa bir eğitimle motorlu taşıtın direksiyonuna geçip çalışmaya başladı. Ancak artık bu mümkün değil. Dolayısıyla insanlar, Harari’nin dediği gibi, 19. yüzyıldaki at arabası sürücülerinin değil de, bir kenara atılıp ölüme terk edilen atların kaderini yaşayabilir.
İstanbul’a ilk otomobil 1895 yılında gelmişti. Kim kullanabilir diye baktılar, ulaşım işinden anlayan birini buldular. Yıldız Sarayı’nın seyisi, Abdurrahman Bey.
Namı diğer, Acem Abdurrahman.
Seyislikten ayrıldı. Kısa bir eğitimle İstanbul’un ilk otomobilinin direksiyonuna geçti ve kullanmaya başladı.
Acem Abdurrahman arabayla gelirken, sokaktakiler kaçışırdı. Çünkü yollar otomobillere uygun değildi. “Aman bir kaza olmasın kenara çekilelim, Acem geliyor, Acem geliyor" diye diye, “Acemi şoför” deyimi de Türkçeye kazandırıldı.
Acem Abdurrahman, şimdi yaşasaydı ve mevcut mesleği yine şoförlük olsaydı, sürücüsüz yeni otomobil gelince, bir fonksiyonu kalmayacaktı. Çünkü yeni sistemde şoförlere yer yok.
İşlevsiz bırakılan bir sınıfın doğuşuna tanıklık ettik. Etmeye de devam ediyoruz.
Kapitalistler kendilerini özel güvenlikli sitelerde, yüksek duvarlı villalarda korumaya alabileceklerini düşündüler. Ancak şimdi Fransa’da kimse sokağa çıkamıyor.
Paris’te, Marsilya’da sokakları yakıp yıkan, işlevsiz ve eğitimsiz bırakılan bu sınıfın öfkesidir. Akranları iyi eğitimlerle, işlerle, pahalı arabalarla kendilerini gösterirken, bu çocukların elinden yakıp yıkmaktan başka hiçbir şey gelmiyor.
“Her şey bir rüzgara bakıyor ağabey” demişti Hakan Albayrak.
Geri Dön 02 Temmuz 2023 Pazar Önceki YazılarBakma esrar çekip mayıştıklarına
Bir gün var ya, bir gün bu Mağribli çocuklar
Bir gün yakacaklar Paris’i...