AVRUPADAN Youtube Video
Bu hayatın heyecanı meyecanı ve insanın anlam arayışı
Almanya’da bir saldırı olduğunda, hayatını kaybedenlere üzülmeden önce, “İnşallah fail Müslüman değildir” diye düşünmek ve peşinden bu histen bile utanmak nasıl bir şeydir biz biliriz. Çünkü, fail Müslüman olursa, İslami terör; Hristiyan olursa psikolojik sorunları olan ve cinnet getiren sıradan bir vatandaştır.
OKTAN ERDİKMEN
Ağabeyim 39 yaşına girdiğinde, yeğenim bana “Amca, babam 39 yaşında, 40 yaşına geldiğinde ölebilir” demişti. Hiçbir sebebi yoktu. Sadece 40 yaş ona çok büyük ve ulaşılamaz bir yaş gibi geliyordu.
Bu hafta, bu sefer ben 39 yaşına girerken, o sözleri hatırladım. Yeğenim büyüdü. Artık benim çok yaşlı olmadığımı düşünüyor. Aslında ben de yaşlı olduğumu düşünmüyorum. Arkadaşlarım da bana yaşlı gelmiyor. Oysa çocukken, bu yaşlar bana da her an ölünebilecek, çok uzak ve ulaşılamaz zamanlar gibi gelirdi.
Sokakta top oynarken, topumuz kaçtığında, 'Abi topu atar mısın'daki abi olmak, alışmamız gereken, yeni bir durum.
Oysa bu dünyada ilk insanların amacı, sadece bir gün daha hayatta kalabilmekti. Şimdi gizlemeye çalıştığımız yüzümüzdeki çizgiler ve beyaz saç telleri, o dönemde birer başarı ifadesiydi. “Bu gece de uyurken ağaçtan düşmedim, vahşi hayvanlara yem olmadım, bir tane geyik avlayabildim ve karnımı doyurabildim” dediğinizde, oldukça başarılı sayılırdınız.
Yaş 35, yolun kaçta kaçı eder?
İtalyan 2 avroların arkasında fotoğrafı olan Şair Dante, İlahi Komedya’da, insan ömrünü 70 sene olarak tabir etmişti. Ama kendisi 56 yaşında öldü.
Cahit Sıtkı, bu eserden esinlenip, “Yaş 35, yolun yarısı eder” diye yazdı. “Dante gibi ortasındayız ömrün”. Ama o da 46 yaşında öldü. Yani hesaplar, tahminler tutmayabiliyor. Hiçbir şeyin garantisi yok.
Bu yüzden, yaşadığımız sürece hayatımıza mümkün olduğunca anlam katmaya çalışmamız lazım. Aksi takdirde nefes almaya devam etsek bile, gerçekten yaşamamız mümkün olmaz.
İnsanın anlam arayışı
Viktor Frankl. Yahudi bir psikiyatr. Naziler tarafından Auschwitz toplama kampına kapatılmıştı. Orada, her türlü işkenceye rağmen hayatta kalanların, fiziksel açıdan en güçlü olanlar, en sağlıklı olanlar olmadığını gördü. Onlar ölürken, zayıflar yaşamaya devam edebiliyordu.
Frankl, logoterapi fikrini geliştirdi. Anlam terapisi. Hayatta bir amacı, ideali olanlar, yaşama bir anlam katanlar hayatta kalabiliyordu. O da bu şekilde hayatta kalmayı başardı.
Vietnam’da esir alınan bir Amerikalı savaş pilotu, 8 sene esir tutuldu. Arkadaşlarının çoğu öldü ama o dayanabildi.
Savaştan sonra, nasıl başardığını sordular. “Epiktetos’un felsefesi sayesinde” dedi.
Yani, “Kontrolümüz dışında olan şeyleri dert etmek, bize acıdan başka hiçbir şey getirmez. Onlardan sorumlu değiliz. Var olanı, olduğu gibi kabul etmeliyiz. Değiştiremeyeceğimiz şeyler için, üzülmemeliyiz. Biz sadece geriye kalanlardan sorumluyuz”.
“İnşallah fail Müslüman değildir”
Bu anlam arayışı, gurbette çok daha zor oluyor. İnsan, zaman zaman “Benim burada ne işim var? Sevdiklerimden ayrı kalmaya değer miydi?” diye hayatı sorguluyor. Sonra bir kere göçmenin, hep göçmen olduğu aklına geliyor.
Almanya’da bir saldırı olduğunda, hayatını kaybedenlere üzülmeden önce, “İnşallah fail Müslüman değildir” diye düşünmek ve peşinden bu histen bile utanmak nasıl bir şeydir biz biliriz. Çünkü, fail Müslüman olursa, İslami terör; Hristiyan olursa psikolojik sorunları olan ve cinnet getiren sıradan bir vatandaştır. Bir Müslüman suç işlediğinde, faturası hepimize kesilir. Ama Hristiyanlar birbirlerinin yaptıklarından sorumlu tutulmazlar.
En acısı da, biz bütün bunlara karşı birlikte mücadele edemiyoruz. Hayatımıza birlikteliğin o güzel anlamını katamıyoruz.
Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu. “Hayvanlar kadar bağlanamadık birbirimize” diyor.
“Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar
İşte: Hamsiler sürü sürü,
Arılar bölük bölük geçer,
Leylekler tabur tabur..
Ya biz?
Evvelâ dişlerimiz döküldü,
Sonra saçlarımız,
Ardından birer birer arkadaşlarımız”…
Geri Dön 14 Mart 2023 Salı Önceki Yazılar